Türkiye’de geleneksel ahşap işçiliğini araştırdığımızda malzemenin kullanımında bir çok kültürel etkileşim ve değişimlerin şekillendirdiği bir ” süreklilik” olduğunu görmekteyiz. Kültürün en özgün biçimi olarak zanaatın ve sanatın, insanlığın geli- şim çizgisiyle olan paralelliğinin önemli kanıtı olan sanatsal nesneler ve özgün yapıtlar da bu gelişimin yansıdığı biçimlendirmelerdir.
Çalışmamızın konusu ve geleneksel bir malzeme olan ahşap; üzerinde bulundu- ğumuz coğrafyada; mimaride, saltanat kayıklarında, çeşitli eşyada ve hatta hece tah- talarında bile kullanılmıştır. Malzemenin doğa koşullarına karşı dayanıksız olması günümüze fazla ulaşamamasına neden olmuştur. Anadolu’da en eski ahşap işçiliği örneklerini Frig uygarlığına ait tümülüslerden çıkarılanlar oluşturmaktadır. Bunlar dışında günümüze ulaşan örneklerin çoğu ise Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine aittir.
Zanaatçı ve sanatçı ayrımının olmadığı dönemlerde üretilen ahşap işçiliği örnekleri genelde teknik beceri ve bezemelerin öne çıktığı çalışmalardır. Malzemede uygulanan teknik ve biçimlerin geleneksel bir dil oluşturması bu beceri ve yaklaşımların ustadan çırağa aktarılmasıyla sağlanmıştır. Bu aktarım malzemenin kullanım biçimlerinde bir süreklilik sağlarken işçilikteki teknik yaklaşımlarda da yetkinleşmeyi beraberinde getirmiştir. Bu ustalık ve yetkinleşme insan etkinliğinin diğer alanlarında olduğu gibi geleneksel ahşap işçiliğinde de bir çok kuşağın ortaklaşa uğraşının sonucudur.
Ahşabın yurdumuzda çevreden kolayca elde edilebilir, hafif, taşınabilir kolay iş- lenebilir bir yapıda olması gibi özellikleri bu malzemenin kullanım alanlarını da ar- tırmıştır. Bir saz şairimize ait aşağıdaki dizeler bu geniş kullanımı yansıtmaktadır:
“Öt benim sarı tamburam, Senin aslın ağaçlandır. Ağaç dersem gönüllenme Kırmızı Gül Ağaçtandır. Ali Fatima’nın yari Ali çekti Zülfükari Düldül atının eyeri. O da yine ağaçtandır. Ali gitti Hakka yetti Zülfükari derya yuttu Sad-ı vakkas bir ok attı. O da yine ağaçtandır. Nurdandır Kabe eşiği Cihanı tuttu ışığı Hasan Hüseyin’in beşji. O da yine ağaçtandır.’
Günümüze ulaşan ahşap işçiliklerinin bir çoğu mimariye bağlı olarak uygulanmış kapı, pencere kanatları, tavan, minber, mihrap gibi elamanlardır. Ayrıca dolap, sandık, rahle, beşik, tabak, nalın, oyuncak, kaşık ve bunun gibi örneklerde de bu malzemenin kullanımı görülmektedir. Bunlarda uygulanan motiflerdeki konular ise çoğun- lukla gelenekselleşmiş temalardır. Bunun nedeni Anadolu’da geçmişten beri sürege- len inançların sanat ürününe konu oluşudur. İlkçağ Anadolu insanın biçimlendirdiği AnaTanrıça heykelcikleri yada Hitit’lere ait güneş kursları ve çeşitli hayvan ve insan figürlerinin oluşturduğu yontu ve kabartmalar bu inançların etkili olduğu biçimlendirmelerdir.
Aynı şekilde geleneksel ahşap işçiliğinde ki kabartmalarda kullanılan on iki kollu yıldız, Mührü Süleyman motifi, beş kollu yıldız vb. bir çok geometrik motif çok eski süsleme öğelerindendir. Özellikle Osmanlı dönemi ahşap işçiliğinde bolca kullanı- lan bu motiflerin ve Selçuklu sanatında daha çık rastladığımız çift başlı kartal, aslan ve kanatlı efsanevi yaratıkların, bağdaş kurmuş insan figürlerinin, hayat ağacını sim- geleyen motiflerin ve rumi olarak isimlendirilen stilize edilmiş hayvan şekillerinden gelme süsleme biçimlerinin; Hitit, Sümer, Bizans ve Orta Asya inançlarından etkiler taşıdığını görmekteyiz.
Gündelik yaşamda kullanılan ahşaptan yapılmış bir çok gerecin motiflerle bezenmiş ya da sade bir işçilikle oluşturulmuş örnekleri ise ahşap işçiliğinin yaşamla iç içe bir kullanımı olduğunu göstermektedir. Ahşaptan yapılmış üzeri motiflerle bezenmiş çeşitli gereçlerin en eski örneklerini Frig uygarlığının başkenti Gordion’da ki tümülüslerden çıkarılan ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen masa, tabure, tabak gibi çeşitli ahşap eşyalar oluşturmaktadır.
Ahşabın mimaride yapı malzemesi olarak kullanımı ağacın coğrafi olarak bulan- ına çokluğu ve iklim özelliğine bağlıdır. Ormanlık bölgelerde daha çok a.hşap yığma ve dolgu malzemesi olarak ahşabın tercih edildiği ahşap çatkı yöntemi kullanılmakta- dır. Ağacın az olduğu bölgelerde ise ahşap, çatkı içine taş, kerpiç, tuğla vh. dolgu malzemesi konarak uygulanmıştır.
Ahşaptan yapılan mimari elamanlar üzerinde uygulanan oyma, kabartma ve kalem işi tekniğindeki bezemeler, geleneksel yapı biçimimizin önemli öğeleridir. Ahşap işçiliğinin en çok uygulandığı, yapılardaki kapı, pencere kanatları, tavan, minber ve mihrap gibi mimari elamanlar, gencide alçak kabartma tekniğinde ynpılmış beze- meleriyle, malzemenin plastik açıdan da değerlendirildiği örneklerdir.
Geleneksel ahşap işçiliğinin çoğunlukla mimariye bağlı olarak yapıldığına değinmiştik. Bu yaklaşım Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemindeki örneklerde görülmektedir. Sanat ürünlerinde inançlar nedeniyle canlı varlıkların betimlenmesinin günah sayılması; üç boyutlu (etrafında dönülebilir) heykellerin yerini dekoratif olarak uygulanmış kabartmaların almasına neden olmuştur. Canlı varlıkların işlenişi ise sti- lize edilmiş bitkisel motifler yada; ancak Selçuklu ahşap işçiliğinde gördüğümüz örneklerdeki gibi yüzeye bağımlı bitkisel, geometrik motiflerle birlikte uygulanmış insan ve hayvan figürleri olarak görülür. Bir geçiş dönemi olarak niteliyebileceğimiz Selçuklu dönemi oymalarmda azda olsa rastladığımız hayvan ve insan figürlerinin çeşitli bitkisel, geometrik ve yazı motifleriyle işlendiği örnekler Osmanlı dönemi ile birlikte görülmemektedir. Selçuklu dönemindeki yüzeye bağımlı ahşap işçiliğinin Osmanlı döneminde yetkinleştirildiği ve bezeme niteliğinin öne çıktığı, bitkisel, geo- metrik ve yazı motiflerinin zemini tümüyle kapladığı bir işçiliğe dönüşmüştür. Bu değişim, özellikle kakma tekniğinin uygulandığı örneklerde netleşmektedir.
Geleneksel ahşap işçiliği içerisinde ayrı bir başlık olarak ele alacağımız Saltanat Kayıklarındaki ahşap işçilikleri ise, incelediğimiz diğer örneklerden farklılıklar göstermektedir. Yine başka bir yapıya bağlı olarak bezeme amaçlı yapılan bu işçiliklerdeki kabartmalar diğer örneklerin aksine yüksek kabartma olarak uygulanmıştır. Bu uygulamanın nedeni imparatorluğun gücünü, görkemini yansıtan kayıkların üzerin- deki bezemelerin deniz üzerinde uzaktan algılanabilirliğini artırmak olmalıdır.
Çünkü; rölyefte betimlenen biçimlerin yüzeyden daha çıkıntılı olarak işlenmesi, ışıkgölge kontrastını artırarak formun daha belirgin olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Özellikle imparatorluk amblemlerindeki yüksek kabartmalar bu tekniğin örnekleridir.
Yine Saltanat Kayıklarının ön tarafında kayığa bağlı olarak yapılmış baş heykelleri insan ve hayvan figürünün işlendiği yontulardır. Ayrıca bu baş heykelleri gele- neksel ahşap işçiliğinde gördüğümüz yüzeye bağımlı işçilik geleneğinin dışında da- ha Rond Boss olmaları açısından da önemlidir.
Diğer bir ahşap kullanım alanı olan hece tahtalarının bir çok çeşidini Antalya, Burdur, Bolu, Muğla gibi bazı yörelerimizde yaptığı incelemelerle toplayan Naci Eren’in “Hece Tahtaları” isimli kitabında bulabiliyoruz. Bugün hemen hemen hiç rastlanmamakla birlikte bazı yörelerde geçmişten gelen bu geleneğin günümüzdeki geçici mezar tahtalarıyla sürdürüldüğünü söyleyebiliriz. Burada verilecek örnekler erkek, kadın, çocuk mezar baş ve ayak tahtalarının şematik biçimlendirmeleri olup ilginç simgesel, soyut biçimlendirme örneklerini oluşturmaktadırlar.
Farklı alanlarda uygulanmış örnekleri incelediğimiz bu çalışma ile geçmişten günümüze bir biçimlendirme malzemesi olarak kullanılan ahşap malzemesinin geleneksel bir kimliğe sahip olduğunu görmekteyiz. Bu kullanımın oluşturduğu örneklerdeki plastik biçimleniş ise günümüzden bakıldığında tarihsel bir belleği yansıtması ve çağdaş uygulamalar açısından önemli ip uçları taşıyabilir.